Güven Gürbüz Yazdı : Yoktur az öğrenip çok bilmek

Yoktur az öğrenip, çok bilmek.

Merakımızdandır sorup öğrenmek. Elimizde değildir sonucunu bilip, bilmemek. En iyisi mi derler yakından görmek.
Hayat yolundan gelip, geçmek. Yoktur az öğrenip, çok bilmek. Bilip, bilmemek. Ne ola ki derler, buradaki hikmet.
Sorup, sormamak. Soracağını anlatamamak. Tutup ucundan gösterememek. Gösteremeden daha henüz elinden de kaçırmak.
Fikirden fikir çıkarmak. Fikiri önce kafamız da yoğurmak. Kıvamına getirmek. Ölçüp, tartmak. Müzakeresini yapmak.
Meydanda toplanıp bir olmak. Bir arada konuşmak. En iyisini zor mu anlatmak? Bulunur elbet bir yoldan kenara çıkmak.

Hamurun içindeki unu. Merakın sonu. Düşününce sapını, samanını. Hatırlatır tarlanın ucunu. Başını. Sonucunu.
Değerini bilen ölçen tartan. Çilesini çeken eken, biçen. Değirmen de öğüten. Alnından nice,nice, terleri akıtan.
Emeksiz yemek olmaz diyen. Hazırlayıp önüne sunan. Yanıtsız kalmaz her bir sorulan. Vardır başından sonundan.
Mühim olan anlatmasını bilen. Çok eser çıkmaz her ustadan. Usta dediğin çok çalışıp üreten. Merakı ölçüye döken.
Bahsedelim Nasrettin hocadan. Ne dersler var buradan çıkarılan. Karar vermeyelim hemen. Hesap, kitap etmeden.

Bilen Var Bilmeyen Var, On Altısı Bir Kile

Hoca, günün birinde başını alıp kırlara gezmeye çıkar.
Epeyce dolaştıktan sonra nasıl olduysa önünden geçmekte olan bir tavşanı yakalar.
Tavşanı hemen yanında bulunan heybenin gözüne koyar ve evine dönmeye karar verir.
Hoca’nın amacı, tavşanı eşine dostuna gösterip onların tanıyıp tanımadıklarını öğrenmektir.
Komşularına haber göndererek;“Bu akşam bize gelin, sizlere tuhaf bir yaratık göstereceğim.” der.
Hoca’nın hanımı da çok meraklı biridir. Heybeyi açar, fakat açmasıyla beraber tavşan heybenin
gözünden zıplayarak kaçıverir. “Eyvah, Hoca buna çok kızacak!” diye düşünüp dururken aklına bir fikir gelir.
Aceleyle karşısındaki rafta duran buğday tasını heybenin gözüne kor ve ağzını sıkıca bağlar.
Akşam olur. Davetliler bir bir Hoca’nın evine gelirler. Herkes merakla bir şeyleri beklemeye koyulur.
Derken Hoca, heybeyi eline alır, ağır aksak açmaya çalışır.
Fakat bu sırada buğday ölçeği”Pat!” diye yere düşüvermesin mi?
Herkesin birbirine şaşkın şaşkın baktığı bir anda Hoca, hemen söze girer ve;
“İşte arkadaşlar;bilen var, bilmeyen var. Bunun on altısı bir kile eder!” deyiverir.

Öğrenilmek üzere geliştirilir öğretiler. Azından çok üretmek. Olmuyor dilemekle dilek. Dilekle merakı birleştirebilmek.
Tembellik yapmamak. Koşup, koşturmak. Sonucuna ulaştırmak. En büyük mutluluk sonucunu görmek. Bilmek. Merakı gidermek.
İşin aslı torbada saklı. Ağzı kapalı. Çıkarsa bir meraklı. Merakı olur iki taraflı. En iyisi mi der. Bulur bunu insan aklı.
Merakta içimizde canlı. Olsa da olmasa da iki kulaklı. Gelir bir gün önümüze kapalı. Öncesi de var evveli. Sonrası ne halli?
Kimi anlatır pek dilli. Kimi var ölçülü. Hepsini birleştirmeli. Değerine dönüştürmeli. Bunu kim yapar? Orta da dönen belli.

Her fıkra da gülebilmek ne tatlı. Düşünüp taşınmalı, bal kaymaklı. Nasıl yapar bunu marifetli? Sonucu hesaplı, kitaplı?
Tadına göredir kanaatler ne demeli. Önce sofraya oturup bir de tatmalı. Fikirler beğenilmeli. Tatlılığın içine katılmalı.
Acılı başı dumanlı. Kim ister sonu acılı. Geçmez günler hep sancılı. Sorarlarsa nerede bindallı. Arayıp, tarayıp, bulmalı.
Anlatmakla olmaz hiç bir zaman tek taraflı. En iyisi mi derler karşılaştırmalı. Bir tarafa bakarken, diğerini kaçırmamalı.
Vardır bilenli, bilmeyenli. Her sonuçta vardır bir ederli. Değerli. İnsanı değerli kılan belli. Dürüstlüğü en önde tutmalı.

19 Ekim 2024

Güven Gürbüz

Şebinkarahisar / Ankara